Araştırma
Yaratıcılık Azalıyor mu?
Bu yalnızca bireysel bir sorun değil. Son yıllarda özellikle genç yaş gruplarında yaratıcı düşünce oranlarında belirgin bir düşüş gözleniyor. 2015 yılıyla karşılaştırıldığında bugün, yaratıcılık konusunda ciddi bir gerileme söz konusu. Peki bu durum neden yaşanıyor?
Yaratıcılık yenilikçi, özgün ve işe yarar fikirler üretebilme becerisidir. Sadece sanatçılar için değil mühendisler, öğretmenler, bilim insanları ve iş insanları için de vazgeçilmezdir. Toplumsal ilerleme, kültürel zenginleşme ve bilimsel gelişmeler, doğrudan yaratıcı bireylerin katkısıyla mümkün olur. Yaratıcılığı ölçmek amacıyla yıllardır kullanılan bazı standart testler, bu becerinin nesnel olarak değerlendirilmesine olanak sağlıyor. Bu testler, zaman içinde yaratıcı potansiyelin hangi yönde değiştiğini görmemizi de sağlıyor.
1990'lı yıllardan bu yana yaratıcı düşünme becerilerinde düşüş yaşandığına dair güçlü bulgular var. 1984–1990 yılları arasında doğan bireylerin yaratıcılık testlerinden yüksek puanlar aldığı, ancak 1990 sonrası doğan kuşaklarda bu puanların düşmeye başladığı biliniyor. 2015 yılına gelindiğinde bu düşüş daha da hız kazandı. Özellikle “akıcılık” (çok sayıda fikir üretebilme) ve “özgünlük” (benzeri olmayan fikirler geliştirebilme) alanlarında ciddi bir gerileme yaşandığı görüldü. 1980'lerde çocuk olan bireylerle kıyaslandığında, 2015 sonrası gençlerin yaratıcı düşünce testlerinden yaklaşık %15 daha düşük puanlar aldığı biliniyor.
Peki neden daha az yaratıcıyız? Günümüzde çocuklar ve gençler günde 7 ila 10 saatlerini ekran başında geçiriyor. Sürekli video izleme, sosyal medya akışlarında gezinme gibi pasif içerik tüketimi, yaratıcılığı destekleyen “can sıkıntısı” anlarını ortadan kaldırıyor. Oysa boş zamanlar, beyin için en üretken dönemleri oluşturuyor. Çoğu ülkede uygulanan sınav merkezli eğitim sistemleri, öğrencileri serbest düşünmeden uzaklaştırıyor. Tek doğruya yönlendiren müfredatlar, öğrencilerin farklı yollarla düşünmelerini ve yeni fikirler geliştirmelerini engelliyor.
Son yıllarda bilim ve teknoloji odaklı eğitim programları öncelik kazanırken, sanat ve edebiyat gibi yaratıcı alanlar geri planda kalıyor. Yaratıcılık risk almayı gerektirir. Ancak sosyal medyada sürekli beğenilme ihtiyacı ve eleştirilme korkusu, bireylerin özgün fikirler üretmekten kaçınmasına neden oluyor. Özellikle ergenlik dönemindeki bireyler “yanlış yapma” korkusuyla yeni şeyler denemeye çekiniyor. Ek olarak pandemi sonrası dönemde artan kaygı, stres ve tükenmişlik hali, özellikle genç yetişkinlerde zihinsel üretkenliği olumsuz etkiliyor. Oysa yaratıcı düşünce zihinsel rahatlık, özgürlük ve “oyun alanı” gerektiriyor. Sürekli meşgul ve baskı altında olan bir zihin, yeni fikir üretmekte zorlanıyor.
Hangi yaş grubunun daha çok etkilendiğini konuşacak olursak, en büyük düşüşün 10–25 yaş aralığında görüldüğü söylenebilir. Bunun temel nedenleri arasında sınav stresi, sosyal beklentiler, erken yaşta dijital içeriklere maruz kalma, yapay zekanın gelişmesi ile işlerin kolaylaşması ve fiziksel oyun alanlarının azalması yer alıyor. Lise çağındaki öğrencilerin, geçmişe kıyasla daha düşük özgünlük puanları aldığı da dikkat çekiyor.
Ancak bu düşüş geri döndürülemez değil. Atılacak bazı adımlarla yaratıcı düşünce yeniden güçlendirilebilir. Sürekli planlı olmak yerine, çocuklara ve gençlere sıkılma alanı bırakmak, hayal güçlerini harekete geçirir. Müzik, resim, yazı gibi etkinlikler beyni esnetir, düşünce ufkunu genişletir. "Neden?" ve "Ya şöyle olsaydı?" gibi sorularla çocukların düşünsel merakı artırılabilir. Haftalık belli saatlerde ekranlardan uzaklaşmak, zihinsel dinlenme ve üretkenliği artırır. Son olarak ise sanat ve bilim birleştiğinde hem teknik hem de yaratıcı düşünme becerileri gelişir.
Yazar: Eylül Rüzgar Üzer
Kaynak
1. Kyung Hee Kim (2011): The Creativity Crisis: The Decrease in Creative Thinking Scores on the Torrance Tests of Creative Thinking, Creativity Research Journal, 23:4, 285-295. http://dx.doi.org/10.1080/10400419.2011.627805
3. https://www.cbsnews.com/pittsburgh/news/parents-kids-and-screen-time-development-study/